Türkçe dersindeyiz, dikte çalışması yapıyoruz. Çalışmaya başlamadan önce öğrendiklerimizi hatırlattım, nelere dikkat etmemiz gerektiğini tekrar tekrar vurguladım. “Bugün küçük bir metin yazacağız ve cümleleri sıra atlamadan art arda yazacağız. Bu nedenle öğrendiğimiz noktalama işaretlerini ve yazım kurallarını kullanmanızı önemsiyorum.”
İkinci sınıfın ilk döneminin ortalarındayız ve okuma yazma işleri de yavaş yavaş yoluna girmeye başladığından, bu ilk metin yazma çalışmamız olacaktı. Dikte ederek elbette. Dikte çalışması da yapıyorduk ama, cümle cümle, metin hali ile değil.
Daha ilk çalışmadan çok zorlamak istemedim ve dört basit cümlelik bir metin hazırladım. Cümleleri ağır ağır okuyarak, kelimeleri, noktalama işaretlerini vurgulayarak tekrar tekrar okudum, yazdılar. Yazma işi bitince defterleri masama koymalarını istedim. Teneffüsten sonra yazılanları kontrol etmeye başladım. Bu arada, yanıma çağırarak hatalarını gösterip tek tek işaretliyordum.
Tevfik’in defterine geldiğimde şaşırdım. Cümlelerin tamamı doğru yazılmıştı, ama öğrendiğimiz hiç bir noktalama işareti kullanılmamış, yazım kurallarına uyulmamıştı. Bunu kendisine belirttim:
“Tevfik, öğrendiğimiz ne bir yazım kuralına uymuşsun ne de bir tane olsun noktalama işareti koymuşsun.”
Umursamazca omuzlarını silkti:
“Biliyorum ama, koymak istemedim!”
Bu cevaba daha çok şaşırdım:
“Tamam ama, neden, sebebi ne?”
Yüzünü Tevfik’e dönmüş olan yan sıradaki Ertuğrul’dan geldi cevap:
“Canı istememiş işte!”
Sonra da bana döndü, öyle şirin ve tatlı bir şekilde sırıttı ki, ben de gülümseyerek karşılık vermek zorunda hissettim kendimi.
27.11.2024, Çarşamba, 2/A Sınıfı, Gülyalı Merkez İlkokulu, Ordu