Poyraz, ya da kendi telaffuzuyla, Poylaz. Poyraz’ın R harfiyle başı dertte. Çünkü Poyraz, R harfi ile L harfini karıştırıyor ve söylemekte zorluk çekiyor. Bunun kendisi de farkında ve düzeltmek için büyük çabalar harcıyor. Bazen başarıyor, başaramadığı zaman da kendine kızıyor. Ben onun R harfiyle olan mücadelesinde hiç taraf olmuyorum, zira mücadeleyi kazanmak tamamen kendi elinde.
Poyraz, akademik olarak sınıfın en iyilerinden. Öğrencilerim arasında asla taraf tutup ayrım yapmam ama, Poyraz bu konuda kendisini her zaman kanıtlıyor, her alanda, herkese. Arkadaşlarına bile. Arkadaşları da onu doğal lider olarak bellemişler, her konuda onun önderliğine başvuruyorlar. Bu durum, elbette bazı kıskançlıklara da neden oluyor, hem öğrenciler, hem de veliler arasında. Bu durum ara sıra bana da yansıtılsa da hep amortisör görevi görerek tatlıya bağlıyorum. Bu durum önceleri bir miktar beni de rahatsız etti, Poyraz’ı biraz geri çekmeye çalıştım. Ama gördüm ki, sınıfın büyük bir kısmı onu tekrar doğal liderlik görevine getiriyor, bunu istiyor. İkinci dönemin sonuna doğru artık herkes bu durumu içselleştirmiş olacak ki, kimseden ses çıkmıyor bundan ben de son derece memnunum.
Okulun son haftasında, Milli Eğitim Bakanlığı’nın etkinlik haftası olarak belirlediği haftadayız. A4 kağıtlarını birleştirerek oldukça büyük bir etkinlik hazırladım. Sınıfça birlikte boyayacaklar. Sorun şu ki, sınıfta bu büyüklükte bir masamız yok. Ben de, öğretmenler derse girdikten sonra öğrencilerimi öğretmenler odasına aldım ve çalışmayı kocaman masaya yaydım ,heyecanla boyamaya başladılar. Herkes bir tyaraftan kendi önüne düşen bölümü boyamaya çalışırken Poyraz “Arkadaşlar!” dedi yüksek sesle. Anında herkes işini bırakarak Poyraz’a dikkat kesildi. Devam etti Poyraz:
“Arkadaşlar size bir müjdem var.”
Kimseden çıt çıkmıyordu. Herkes “Nedir?” dercesine Poyraz’a kilitlenmiş bekliyordu. Bunu gören Poyraz, memnun bir şekilde arkadaşlarının üzerinde gözlerini gezdirdi, sonra onları fazla merakta bırakmadan müjdeyi vermek üzere konuşmaya başladı:
“Hani ben bilinci sınıfın sonunda İstanbul’a annemlelin yanına gidecektim ya…”
Tam bu noktada durakladı, tekrar gözlerini arkadaşlarının üzerinde gezdirdi, sanki vereceği müjdenin arkadaşları üzerinde yapacağı etkiyi artırmak ister bir hali vardı. Arkadaşları “Eeee?” demediler ama, Poyraz da zaten demelerini beklemiyordu.
“Bilinci sınıfın sonunda değil, ikinci sınıfın sonunda gidecekmişim!”
Müjde verilmişti ve çocuklar tepki vermeden Poyraz’a bakmaya devam ettiler. Buna ben de şaşırmıştım, zira dedesi defalarca Poyraz’ın birinci sınıfın sonunda ailesinin yanına gideceğini söylemişti bana. Aslında onun gitmemesinden memnun olurdum, çünkü hiç bir öğretmen başarılı bir öğrencisini kaybetmeyi istemezdi, ben de istemiyordum. Diğerleri sadece bakarken, Eylül sordu:
“Sen gidersen bizim patronumuz kim olacak?”
Bu cümleyle çok şaşırdım işte. Öğrencilerim kafalarında Poyraz’ı nasıl bir yere oturtmuşlardı böyle? Nasıl tepki vereceğimi bilemedim, çok da düşünmeden, “Seneye bakarız,” dedim kendi kendime.
Poyraz seneye gidecekti, ama çocuklar şimdiden onun yerine geçecek kişinin kim olabileceğini ondan öğrenmek istiyorlardı. Yani bir nevi halefini işaret etmesini bekliyorlardı. Tevfik atıldı beriden:
“Ben olabilirim.”
Eylül ona doğru döndü, küçümseyen gözlerle baktı, kestirdi attı:
“Senden patron falan olmaz!”
Tevfik hayal kırıklığıyla işine geri döndü, çalakalem boyamaya devam etti. Onun ardından diğerleri de aynısını yaptılar. Ben de bu konu üzerinde düşünmke üzere uzak köşedeki döner sandalyeye oturarak hafif hafif sağa sola dönüp durdum.
10.06.2024, Pazartesi, Gülyalı Merkez İlkokulu, 1/A Sınıfı, Gülyalı, Ordu