İnsanın Tutkuları Olur

Yazmak, kökleri ta çocukluğuma uzanan tutkumdur. Daha ilkokula giderken yazmanın hevesindeydim.

Bu heves amcamla birlikte bir gün yolumuzun düştüğü komşu köyde, bir bakkal dükkanında üst üste yığılmış çocuk kitaplarıyla başladı. Bizim köyümüzde bakkal yoktu ve yolumuz ilçeden önce sık sık ‘bakkallı köylere’ düşerdi. İlk defa bu köyde bakkalda kitaplar görmüştüm ve hatta defterler. Eve geldiğimizde kucağımda, iki elimle birden sıkı sıkıya kavrayarak göğsüme bastırdığım bir Kemalettin Tuğcu kitabım, bir de yaprakları sütten beyaz çizgili defterim vardı. Bütün yolu onların verdiği heyecan ve ürpertiyle nasıl da yürümüştüm, yürüdüğümün farkında bile olmadan.

Bu rüya gibi zamanların devamı, ocaklıkta çıtır çıtır yanan odunların tatlı tatlı yüzümü yalayan alevlerinin başında, yeni aldığım defterimin gıcır gıcır beyaz sayfalarının çizgileri arasında kalem oynatmak oldu.

Heyecanla karaladığım ilk yazı’msım, bir şiirdi. Her ne kadar şiirin kendisini hatırlayamıyor olsam da, kargalarla ilgili olduğunu biliyorum, hatta başlığının “Kargalar” olduğunu bile.

Neden kargalar acaba? Zihnimi kıyı bucak kurcaladığımda buluyorum nedenini. Dedem, sedirin üzerinde oturmuş, elinde tekli av tüfeği, öndeki parçası yukarı kaldırılmış iki parçalı ahşap çerçeveli pencerenin tam karşısına denk gelen incir ağacına karşı mevzilenmiş bekliyor. Dallara ara ara alakargalar, karatavuklar konarak karların arasında belli belirsiz görünen iyice kurumuş ve belki de çürümeye yüz tutmuş incirleri takalamaya çalışıyor. Tam karınlarını doyurmanın derdine düşerek etraflarını unuttukları anda ‘taaak’ diye bir ses. Tüfeğin ucundan savrulan saçmalar dallarda biriken karları un gibi havaya dağıtırken, kuşlardan bir tanesi, bazen belki de iki tanesi, ‘kuş gibi’ avlanatak yere düşüyor. Koşuyorum hemen. İncir ağacının hemen altında, bazen de canlarının kalan son damlasıyla kaçmaya çalışırken biraz daha uzağında karın üzerinde dağılan kırmızı kan lekelerini görüyorum. Lekelerin en yoğun olduğu yerdeoluşmuş çukurun dibinde ayaklarını havaya dikmiş bir alakarga… Yok yok, bir karatavuk, nefessiz. Bu ritüel akşama kadar birkaç kez tekrarlanıyor.

Ve nihayet akşam… Yanmaktan sacları kızarmaya yüz tutmuş kuzinenin üzerindeki kara saplı tavada, yağda kavrulmuş soğanların arasında fıkır fıkır pişen, gündüz topladığım dedemin ganimetleri. Babaannem ganimetleri, etrafına sıralandığımız yer sofrasının tam ortasına koyuyor ve ekmeğimizi kopardığımız gibi tavanın dibindeki yağa dalıyoruz. Sonrası ağızda dağılan lezzetin hazzıyla bizi bir an kendimizden alan zaman. Off, offf!

Yazma tutkum lisede de devam etti. En yülsek notları hep kompozisyondan aldım. Hem de ne notlar, eksiksiz, tam. Öğretmenim sınıfa okuturdu kompozisyonlarımı. İnsanların beni dinlemesinden büyük keyif alırdım. Hiç mütevazı olamayacağım, gururum okşanır, koltuklarım da ‘azıcık’ kabarırdı.

O günler de bitip üniversite sıralarında bulduğumda kendimi, yazma tutkum bir miktar törpülense de, en yüksek notları hep Almanca-Türkçe çeviri dersinden aldım. Neden tersi değil? Çünkü Türkçe’de kelimelerle oynayabilme yeteneğim vardı, kendi çapımda, ayıptır söylemesi.

Hepsi geldi geçti, bir sevdiceğim oldu. Yazma serüvenim, sevdiceğime yazdığım şiirlere evrildi. Yazdığım bir defter dolusu şiir ve yazılmış mektuplar, çeyiz sandığımızın derinlerinde halâ baş köşede durur. Öyle bir tutkuydu ki artık yazmak ve sevdiceğim, üzerimde kot elbisem baştan ayağa, ayağımda Puma ayakkabılarım beyaz, yedeksubay iken aldığım maaşı yatırarak aldığım yılan misali siyah motorumun üzerinde bile yazmışlığım vardır.

Nasıl oldu bilmiyorum, evlenince söndü biraz yazma hevesim. Hayat gailesi olsa gerek. Ama öğretmen olunca anladım ki, küllenmemiş. Not etmeye başladım öğrencilerle olan güzel, hatırlanası, hatta zaman zaman fıkra’msı anılarımı. Biriktiler, biriktiler. Ve bu yaşımda, işte buradayım, aslında hiç bitmemiş olan ilk günkü heyecanım ve hevesimle.

Peki nereden icap etti de yazma serüvenimi hatırlamaya itildim ben?

Haziran 2022 yaz seminerlerinin konularından biriydi “Kurmaca Metin (Öykü) Yazma Eğitimi Semineri-Haziran 2022 Mesleki Çalışma”. Onu izledim. Kendime ben bunu niye izliyorum, edebiyat öğretmenleri izlesin bile dedim. Kendi zleme nedenlerimi bulmaya çalışırken de bütün bunları düşündüm.

Ondan!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir