General Sopası

Siz hiç “General Sopası” sopası yediniz mi? Ben yedim.

80’li yılların başı, benim gençliğe giriş, hatta lise yıllarımın başlarına denk gelir. Rahmetli babam ve de onun dolayısıyla annem, bir zamanlar başlayan ‘Alamanya’ furyasına ilk katılanlardan olmaları hasebiyle Almanya’da gurbet kahrı çekerlerken, ben de dedemler, ablamlar, amcamlar üçgeninde süregiden bir yaşam döngüsünün içinde sürüklenip gidiyordum.

Her şeye rağmen mutlu bir hayatım vardı, seviyordum.

Benimle aynı yaş sınırları içerisinde olanlar bilirler, o zamanlar çizgi roman, fotoroman modası vardı. Deli gibi okurduk. O zamanın şartlarında nereden, nasıl temin ettiğimizi tam olarak hatırlayamasam da, bıkmadan, usanmadan çizgi roman okuduğumu, hatta ders kitaplarımın arasında gizleyerek kimselere çaktırmadığımı, ya da çaktırmamaya çlıştığımı unutmam mümkün değil.

Tommiks, Teksas, Kaptan Swing, Zagor… Başkaları da vardır muhakkak ya, bunlar çok net varlığını bildiklerim.

Benim ve amcaoğlumun favorimiz Tommiks’ti. Bölük pörçük aklımda kalan hatıra kırıntılarına göre, Tommiks bir kalede yüzbaşıydı yanılmıyorsam ve onun bir de generali vardı: General Ruiz.

General Ruiz ile kendimizi öyle özdeşleştirmiştik ki, adı ağzımızdan hiç düşmezdi. Birimiz diğerine bir şey söylese, lafımızın sonunu mutlaka “Emredersin General Ruiz!” ya da “Emredersin generalim!” diyerek bağlardık.

General Ruiz aşağı, General Ruiz yukarı, ağzımızda sakız.

Hafta içi şehirde ablamın yanında kalarak liseye gidiyor, hafta sonlarını da mutlaka köyde geçiriyordum. Okula giden bendim. Benden iki yaş büyük olan amcaoğlum okula gitmiyor, çırak olarak demirci yanında çalışıyordu. O da ablamda kalıyordu, aynı zamanda da abisinde.

Bizim oralarda da, güzel memleketimin bazı yörelerinde olduğu gibi, yakın akraba evlilikleri oluyordu ve ablam amcasının oğlu ile evlidir. Yani büyük amcaoğlum benim hem amcaoğlum, hem de eniştemdir.

Küçük amcaoğlumla ortak yönlerimizden biri de, hafta sonlarımızı köyde, dedemlerde, amcamlarda geçirmemizdi.

Dedem… Çalışmayı çok seven, dakikasını boşa harcamaktan hoşlanmayan, pire gibi bir adam. Ama oldukça asabi bir pire olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.

Bizim memleketimiz fındıkçı memleketidir. Ta atadan, dededen. Başkaca çok fazla iş yoktur, ya tarlada, ya daf ındık bahçelerinde çalışılır. Dolayısıyla, hafta sonunda köye çıktığımzda bize rahat yoktu. Dedemle birlikte bahçede amele olmaya soyunuyorduk.

Pek hoşumuza gitmezdi bu durum ya, bir şekilde eğlenceye çevirerek en azından katlanmaya çalışırdık.

O hafta sonundaki eğlencemize de yine General Ruiz eşlik ediyordu.

Şöyle ki, dedem bizden bir şey istiyor, biz hazır ol vaziyetinde bir selam çakıyoruz ve “Emret Generalim!” diye bağırıyorduk. Bir şey yapmamızı istiyor, yine tekmil hazır: “Emredersin General Ruiz!”

Bir böyle, beş böyle derken adamın kafasının tasını attırmayı başardık.

Bizim, fındık bahçelerinde dal kesmek, dal çırpmak için kullandığımız, uzun saplı, karga burunlu, ‘girebi’ diye adlandırdığımız, balta-nacak bozması bir çalışma aracımız vardır, ki alet mi desem, araç mı desem tam olarak kestiremedim.

En son verdiğimiz tekmille birlikte dedemin hışımla dönerek girebiyi elinde ters döndürüp sapını çevirerek salladığını görmemizle birlikte, bizde şafak atmasıyla tabanları yağlamamız bir oldu. Ama ne fayda. Dedim ya dedem pire gibi adam, yetişti.

Yetişmesiyle birlikte girebinin saplığının kıçımıza gömülerek sebep olduğu sızıyla kıvranmaya başladık.

Bir yandan da bizi azarlıyordu: “Sizi gidiler sizi, utanmıyorsunuz değil mi koskoca adamla dalga geçmeye!”

Biber gibi yanan kıçlarımızı ovalarken, öfkesi yüzüne yayılmış dedemin elinde bize doğru tehdit eder gibi salladığı girebi saplığına bakarak hiç bir şey olmamış gibi kıkırdaya kıkırdaya kaçmaya çalışıyorduk.

Nerden bilsin benim dedem generali, Tommiks’i, Ruiz’i?

Gerçi dedem ‘koskoca adam’la generali mi kastetti, kendisini mi hiç anlayamadık ama, o günden sonra general sevgimiz yavaş yavaş söndü ve artık onu hiç sevmez, adını anmaz olduk.

Aradan çoook, çok uzun uzun yıllar geçti. Şimdi ne dedem, ne general, ne de o güzelim çizgi romanlar var. O günlerin belleğimde bıraktığı hatıralar zaman zaman ziyarete geldiğinde ben, hem mutlu olur, hem de hüzünlenirim.

Bulancak, 2022

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir